Acısından Tanıdım; Zamansız Yasın Kıyısında Duranlar

Yas, tarif edilemez bir ağırlıkla çöker insanın üzerine. Evladını kaybetmek… Bu öyle bir yara ki ne kadar anlatmaya çalışsan da kelimeler kifayetsiz kalır. Söylenen her söz, yazılan her cümle bu acıyı anlatmaya yetmez. Ve bazıları der ki: “Çok uzamadı mı artık?” Ah! Sanıyorlar ki yalnızca kendi evladıma ağlıyorum, sadece kendi acımı taşıyorum. Oysa bir anne evladını kaybettiğinde, artık sadece kendi çocuğu için değil, vakitsiz giden her çocuk için yanar. Ne zaman böyle bir ölüm duysa, önce giden yavruyu anımsar. “Ah, yavrum…” der içinden, sanki kendi evladı bir kez daha gitmiş gibi yanar, kavrulur.

Çünkü bilir; o boşluk asla dolmayacak. Sonra annesine, babasına ağlar. Kendi içindeki sancıları, midesine ardı ardına saplanan bıçak darbelerinin onların bedenine de ardı arda nasıl ineceğini bilir. Ürperir, ağlar, dua eder hatta yalvarır “çok acıtmasın lütfen” der. Ama bilir çok acıtacak.

İçinden der ki:

Ağlayan anneye;

“Şimdi ağlıyorsun, gözyaşların hiç dinmeyecek sanıyorsun… Ama asıl acı henüz başlamadı.”, bu hiçbir şey.

Çünkü şoku yalnızca o bilir. İnsanların, kalabalığın dağıldığı, evin bomboş kaldığı an gelir ve işte o zaman gerçek acı başlar. Sabah uyanır, kapısına koşar… Odanın boşluğunu her gördüğünde yeniden idrak eder yokluğu. Akşam, ne yemek hazırlasam diye düşünürken birden aklına düşer: “Artık gelmeyecek.” Günler geçer, haftalar sürer ama her seferinde aynı şekilde fırlar uykudan, eski rutinlerini devam ettirmek için. Ve aylar sonra… Şokun etkisi tamamen geçer.

İşte tam o noktada, herkesin “artık toparlanmalısın” dediği anda, acı asıl yüzünü gösterir. O acı, kimseyle paylaşılmaz. Yapayalnızdır. Şok perdesi kalkınca sorular soruları doğurur: “Nasıl yani? Gerçekten mi? Benim çocuğum yok mu artık?” O mideye inen bıçaklar, bu defa zihne saplanır. Beynin içinde yankılanır ve tüm bedene yayılır. İliklerine kadar hisseder yokluğu. Ve herkesin gözünde, yas sürecinin sonu çoktan gelmiştir. Ama içindeki fırtınalar daha yeni başlamıştır.

İşte o yüzden her giden evlat için ağlarsın. Onların anneleri, babaları için de aynı acıyla yanarsın. Birisi Ah! Dese, sen o ahın içinden geçersin. Derler ya! “Cenazede herkes kendi ölüsüne ağlar.” Ama sen gerçekten ağlarsın, giden her evlat için. Anneler için, babalar için…

Ve yas sürecini anlatan o basmakalıp sözler… “Zamanla büyüyeceksin, acın aynı kalacak ama sen güçleneceksin.” Başlarlar sana çeşit çeşit modeller anlatılmaya… Herkesin ağzında Tolkin modeli senin yasın bu siyah küre hep boyutu aynı kalacak. Bu kavanoz da sensin. Bu kavanoz hep büyüyecek. Büyüdükçe acın azalacak gibi söylemler.

Öyle mi gerçekten?

Sen büyümeye çalışırsın, ama bir gün bir ortamda, birinin sesi kulağına çalınır. Masum, doğal bir cümle belki de:

“Kızım liseyi bitirdi, İtalya’ya gitti ama çok özlüyorum…”

Ardından diğeri ekler: “Benimki başka şehre taşındı, aramıyor bile.”

Ve herkes özlem hikâyelerini paylaşır. Gözler sana döner, senin de konuşmanı beklerler. Ama konuşamazsın. Boğazında büyüyen bir yumru vardır. Siyah küren yerinde duruyordur ama kavanozun camlarından ince çatırdılar gelir.

Çünkü diyemezsin:

“Ben de üniversiteye başladıktan sonra oğlumu hiç görmedim .”

Diyemezsin:

“Benimki de gitti, ama gelmiyor değil, gelemez.”

Diyemezsin:

“Ben ona üşümesin diye mont, kaban almadım, üstüne toprak attım.”

Diyemezsin:

“Ben onun valizine kıyafetlerini koyamadım. Kefene sardım.

Diyemezsin:

Benim arkasından döktüğüm su yola değildi, ben toprağına su döktüm.

Diyemezsin:

Ben giderken ona hediye alamadım, ben toprağına çiçekler diktim.”

Diyemezsin:

“Ben onu çağırabilirim ama o asla gelemez ve hiç gelmeyecek.”

Artık çok iyi öğrendiğin bir şey vardır. Kimselere dert olmamak ya da ortam bozulmasın diye çok güzel rol yapmayı öğrenirsin; yüzüne yerleştirdiğin gülümseme ile susarsın. O ortamlardan kaçarcasına çıkarsın. Çünkü gözyaşlarını kimseye göstermek de istemezsin artık.

Ve herkes sanır ki her şey yolunda. Ama sen bilirsin… Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü bazı kayıplar, zamanla kabuk bağlamaz. Bazı acılar büyümez, küçülmez… Sadece seninle birlikte yaşar.

 

 

 

 

 

 

 


İlginizi Çekebilir

Gül Prens ve Prenses

Berrin SEVİLMİŞ KAYA

Yol nedir? Yolculuk nedir?

Betül ÇEKİCİLER

Yaşam

Adem TAVUKÇUOĞLU