Bağnazlık

Acı acı çalan tokmaklı kapı birden açıldı ve yüzü yaşamın bütün zorluklarından kırışmış evin annesi duydukları karşısında giz kehribar rengi göz bebekleri kocaman oluverdi.

Anne: Ne nediyon sen?

Komşu: He ya senin büyük oğlan İsmail, ortancaların büyük oğlu Yusuf’un göğsünü dağlamış ve koca yürekli Yusuf oracıkta can vermiş.

Bu haber, bir dost tarafından değil, köyün en fitnesi tarafından verilince ayrı bir zulüm olmuştu. Annenin artık kulakları sağır, gözleri hepten kör oluverdi. Tepedeki kavurucu güneş bile kâr etmiyordu zavallı annenin kararan dünyasına. Tahta kapısını açık bıraktığı evinin önünde biraz daha soluklandı, düğümlenen kursağından bir nefes daha aldı. Annenin bu iç feryadı, yüreğini yırtıyordu. Hava kızıla dönmüş, kahverengi sokak lambası bir tek onu gösteriyordu. Yüreği koparcasına parçalanan ana, oracıkta sus pus oturuyordu. Hane sayısı belli bu dağ köyünde sokaktan bir Allah’ın kulu geçmiyor, koca köy zindandan farksızlaşıyordu. Epeyce ileride bir araç belirdi, karanlığı yara yara gelen jandarma arabasının lambaları, loş sokağı daha da aydınlatmıştı. Arabadan inen jandarma erinin Emine Ana'ya “Komutan seni istiyor Emine Ana.” deyişiyle kuruyan gözyaşlarını hafifçe elinin tersiyle sildi. Tek zaafı, evlatlarına olan sadakati idi, çaresizdi ana. En korkunç olan şey çaresizlik değil miydi, kundaktaki yavrusunu da alıp bindirdiler jandarma arabasına. Tozu dumana katarak kerpiç evlerin duvarlarını aydınlata aydınlata doğru karakol kumandanının huzuruna götürdüler.

Kumandan, misafiri gibi davranıp aralarındaki husumeti anlatmasını istedi emine anadan. Ne anlatacak ne diyecek, nereden başlayacak diye meraklanırken o mahur bakışlarını kumandanın yüzüne kondurarak “Beyimi aldılar. Evimin direğiydi, evladım.” dedi.  Karşısında devlet vardı, ancak konuşması sık sık boğazında düğümleniyordu, acısı daha tazeydi. “Ben daha gelinlik çağıma gelmeden ahalinin kulağına çalınmıştı bu iki aile arasındaki husumet.” dedi. “Gel zaman git zaman gelinleri oldum. Herkes her konuda konuşur, ancak bu husumet olayı olunca diller lâl olur, kimse yerinden bile kımıldamazdı, Yıllarca bana fark ettirmeden beslemişler bu kini. Sonuç olarak ben de analarıyım, ben doğurdum, ben emzirdim. Birine karılık, birine analık yaptım ama tek bir kelime işitmeden yıllar geçmiş.” dedi, Emine Ana.

Kumandan olayı kestirmiş, bir şey demek yerine sadece gözleriyle ve kulaklarıyla olayın tertibatını araştırır olmuştu. Üstü başı hasat kokan bu Anadolu kadınının son bir diyeceği vardı elbet. “Kumandan oğlum!” dedi. “Buralarda devletin kanunu başka, aile büyüklerinin kanunu başkadır. Ben başka söz bilmem.” dedi. Kumandan ayağa kalktı ve “Kan Davası diyorsun, Emine Ana.” dedi. Emine Ana usulca başını öne eğdi.

 


İlginizi Çekebilir

Gebe

Gülcan DEMİR

Her Şeye Rağmen

Şevval AYSAL

İşaret

Feyza KARTAL