Çingildesin
Kiril’den Latin’e, Latin’den Türkiye Türkçesine aktar. Çoook işin var canımcığım. Bitmez bu gece. “Biter!”, bitmez! “Biter, dedim. İki saate tamam.”
Başından yağmur gibi para yağdıran ressam koca, uçmağa gitti anladık. Allah rahmet eylesin. Elin Musahan’ı ile ne işin olur? Elin dedik ya elin işte Musahan… Bir de rahmetli ressamı yâd etmek için “koy kadehler çingildesin” diyorsun. Töbe töbe, çarpılacaksınız… Çingildemek, çingildemek çingil… Türkiye Türkçesinde karşılığı ne bu kelimenin? Ne, ne, ne olabilir? Hikâyeyi yazan canımcığım, sana diyorum sana! Kadehleri ne yaparız? Sen bunu çok iyi bilirsin, yabancı değilsin nasıl olsa. “Of ya, hatırlayamıyorum! Ne yaparız?” Algılama ve hatırlamada bir sıkıntı var bu gece sende. Sınıfta kaldın işte. “Olmaz, ben sınıfta kalamam, kalmam, kalmadım. Hah, buldum işte! Tokuştururuz, tokuştururuz!.. Dedim sana, ben kalmam, geçerim. Tey, tey, teeey…”
Hadi bakalım Gülsuru ile Musahan, siz kadehleri tokuşturun da eh be Gülsuru, sen de pek hafifmeşrep çıktın! Musahan olmazsa İsahan, İsahan olmazsa …han, …han. Oooo, hanlar bitmiyor! Aaa, bak sen, utanmadan bir de ne diyor! Neyse, onu buraya yazma sen canımcığım.
“Dünyaya eğlenmeye gelmedik mi? Eğlenmek bizim de hakkımız değil mi?” Evet Gülsuru, eğlenmek hepimizin hakkı. Hakkı da eğlenmek de bir yere kadar. Ooof, bu poema çok uzunmuş. O yüzden Gülsuru ve Musahan hakkında kararı hâkim bey verecek. Sen de bir sonuca var canımcığım. “Varayım bir sonuca da eee, biz şimdi kolektif bilinci mi bilinçlendirmeliyiz yoksa kendi bilincimizi mi kolektifleştirmeliyiz?” Tekerleme gibi oldu. El âlem bir ala dana aldı, ala danalandı da biz bir ala dana alıp ala danalanamadık. Artık dişlerimizin arasına kalem sıkıştırarak okuruz. Hah, tam senlik bir çıkmaz! Artık sabaha kadar, yatağın içinde kolektif bilinç, kolektif bilinç diye sayıklar durursun. Tabii erken saatte, gece üç, dört gibi yatarsan.
Kolektif bilinci yatağın içerisinde bırakalım da eee, hani dağ dağa kavuşmazdı? Sen de ne çok “eee”, dedin. “da, de” bağlacı da hikâyenin tamamına hâkim durumda, “…” bunu da unutmayalım. Neyse, konuya dönelim. “Evet, dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.” Kavuştu işte dağlar, birbirine çattı canımcığım. Eh duman, dağları da birbirine kavuşturdun! Bir sen kavuşamadın Leyla’na. Dağ gezen Mecnun olmuşsun, gezdikçe seyyah olmuşsun, şair gibi dalgın olmuşsun da olduramamışsın, yorulmuşsun be duman!
Şair, “Gördüğüm belki de duman, uykudur.” , “Vur dağıt gözünün önünden” demiş. Aman aman, sen ne dumanı ne de uykuyu dağıt. Senin bu saatten sonra kafan çalışmaz. Yarasa gibisin canımcığım. Git yat, ufuk aydınlanmaya başladı. Bu arada aferin sana, bir saat elli dokuz dakika, kırk iki saniyede bitirdin.