Hakkın Olanın Peşinden Koşmak Hak Mıydı?

Gecenin bu saatinde, tıpkı yatağına uzanmış bir genç gibi müziğimi açıp dinliyordum. O an bir genç gibi hissediyordum belki ama asla onlar gibi düşünmüyordum. Biz, bu dünyada hakkımız olanın peşinden neden koşmak zorunda kalıyorduk. "Hakkın olanın" peşinden koşmak gerçekten hak mıydı? Eğer senin olanı sıkıca elinde tutmazsan, tırnaklarını savunmaya hazır hale getirmezsen daha da önemlisi başkaları gelip hakkın olanı senden alabiliyorsa o senin hakkın mı değildi, yoksa birilerinin zorbalık yapabiliyor olması veya maddi manevi daha güçlü olması kendisinin olmayanı alabiliyor olması, onu mu hak sahibi yapıyordu?

Aslında özgürlükte, insanın yaşayabilmesi için ona doğuştan bahşedilmiş bir hak, verilmiş bir armağandı; tıpkı vücudundaki diğer organlar gibi. Çalışması için kimseden izin istemediğimiz, işleyişi Allah’ın lütfuyla var olan bir şeydi. Akciğerlerimiz kendiliğinden çalışırken "Hayır, çalışmasın." diyebilir miyiz? Özgürlük de tıpkı verilmiş bir organ gibi, insanın ayrılmaz bir parçasıydı. Özgürlüğü de korkuyu da en yoğun yaşadığım ama asla dert haline getirmediğim yaşlardaydım, galiba… Kim engel olabilir ki özgürlüğümü yaşamaya, elime ayağıma zincir takmış olsa da…

Bu zamanlarda en çok konuşulması gereken konu bence ‘Hak’tı. Özgürlük doğru anlaşılmadığı gibi bu zamanlarda ‘hak’ konusu da hiç anlaşılmamıştı.

"Hak neydi?"…