Karagöz ile Hacivat-Uzay Yolculuğu

SAHNE: Perde kapalıdır. Hacivat elinde tuttuğu küçük bir hapla sahneye gelir.                          

Seyirciye döner.

 

HACİVAT: Efendim elimdeki şu uyku hapını mahallenin eczacısı Nuri Uyurgezer Efendi’den aldım. Bu hapın bir özelliği varmış. Bunu yutan insan, uyurken dışarıdan verilen komutları algılıyor ve ne isteniyorsa hayalinde yapıyormuş. Yani hapı yutan kimseye ister fal açtır, ister tarot baktır, ister geçmişe gönder, ister ruh çağırtır. Bunları yaptırandan da bol miktarda parayı alıp cebe indir. Hey dostlar, köşe oldum köşe… (Elini çenesine dayar ve düşünür.) Lakin benim öncelikle bir deneme yapmam ve bu hapı yutacak bir kobay bulmam lazım. Saf biri olmalı, kalbi temiz olmalı. Yukarıda Allah var. Her şeyden önce vicdan var, vicdan… Kobay olarak hangi masumu seçeyim ama yüreğim el vermiyor, diyecektim ki vallahi el verdi.

 

SAHNE: Perde açılır. Karagöz bir masada oturmaktadır.                         

 

HACİVAT: Yaşasın dünyanın en saftirik, en akılsız, en şaşkın adamı buradaymış… (Kollarını açar ve Karagöz’ün yanına gider.) Benim en yakın dostum, sevgili Karagözüm, seni gördüğüme ne kadar sevindim bilemezsin.

 

KARAGÖZ: Hayırdır, niye geldin?

 

HACİVAT: İnsan sevdiği ve çok değer verdiği arkadaşını görmek istemez mi?

 

KARAGÖZ: Yahu sen hep ya değer verirsin ya da akıl verirsin. Cüzdana koyacak üç-beş bir şey verdiğini görmedik bugüne kadar.

 

HACİVAT: Bugün onu vermeye geldim Karagözüm.

 

KARAGÖZ: Hadi ya! Kaç para koyacaksın avucuma?

 

HACİVAT: Elimde gördüğün şu hap var ya onu vereceğim sana.

 

KARAGÖZ: Gene hapı yuttuk desene!

 

HACİVAT: Daha yutmadın ama yutacaksın. Para sağlıktan çok daha önemlidir. Mesela, neren ağrıyor Karagözüm?

 

KARAGÖZ: Derdim çok büyük Hacı Cavcav!

 

HACİVAT: Öyle sanıyorum ki ciğerinde ur var ve nefes almakta zorlanıyorsun. Ya da damarların tıkalı, kalp krizi geçirmek üzeresin.

 

KARAGÖZ: Yok be Hacı Cavcav! Ben derdim çok büyük diyorum, sen bana eften püften hastalıkları sayıyorsun.

 

HACİVAT: Böbrekte taş mı var yoksa?

 

KARAGÖZ: Ayıptır söylemesi, canımı yakan bir kanlı basurum var. Of anam, of!

 

HACİVAT: Şansa bak! Bu hap tam ona göre... Kanlı basuru önce kansız basura çeviriyor. Sonra da yok ediyor. Al, yut şunu!

 

KARAGÖZ: Vay be! Öyle mi? Şans bu kez yüzüme güldü desene!

 

SAHNE: Karagöz hapı yutar ve ışık söner. Kısa süre sonra ışık yanar.

 

HACİVAT: Kendini nasıl hissediyorsun Karagözüm?

 

KARAGÖZ: Başım dönüyor be Hacı Cavcav.

 

HACİVAT: Hapı yuttun, tabii ki döner, döner, döner…

 

KARAGÖZ: Ne o Hacı Cavcav, benden habersiz dönerci dükkânı mı açtın lan?

 

HACİVAT: Ne dönercisi be! Karşında bir bilim adamı var.

 

KARAGÖZ: Sadece başım değil, sanki dünya dönüyor.

 

HACİVAT: Şimdi şöyle yatağa uzan ve sorularıma yanıt ver Karagözüm.

 

KARAGÖZ: Bu haptan, o şarkıcı kadına da sen verdin di mi? Zavallı kadın, yıllarca “Dünya dönüyor, dönüyor…” diye derdini şarkıyla anlatmaya çalıştı.

 

HACİVAT: Başın döner ama basurun geçti değil mi? Önemli olan basur idi, onu hallettik şükür.

 

KARAGÖZ: Sanki uçacakmış gibiyim Hacı Cavcav!

 

HACİVAT: Tam kıvamına gelmeye başladın işte! Şimdi beni iyi dinle! Sana ağır metallerden yapılmış astronot kıyafeti giydiriyorum.

 

SAHNE: Karagözü iteklemeye, giysilerini çekiştirmeye başlar.

 

KARAGÖZ: Ne yapıyorsun Hacı Cavcav? Çaktırmadan beni mi pataklıyorsun?

 

HACİVAT: (Karagöz’ün kafasına sanki bir şey takıyormuş gibi yapar.) Oksijen tüpünü bağladım. Hissediyor musun? Haydi bakalım, şimdi uzaya uçuyorsun! Bir, iki, üç… Başla!

 

KARAGÖZ: Uçuyorum Hacı Cavcav! Dünya sanki ayaklarımın altında kaldı.

 

HACİVAT: Ay’ı geç. Mars’a doğru yol al.

 

KARAGÖZ: Nasıl geçerim bu ayı be?

 

HACİVAT: Neden?

 

KARAGÖZ: Faturalar var. Doğalgaz, elektrik, su, internet, telefon... Onları ödemeden nasıl geçerim bu ayı? Borç mu takacağım?

 

HACİVAT: Tamam, ben öderim onları Karagözüm. Sen yoluna devam et!

 

KARAGÖZ: Yok öyle yağma. Avucuma say 5.000 gaymeyi… Geçmiş borçlarım da var.

 

HACİVAT: Hap, bunu uyanık yaptı yahu! Neyse ki kiraları toplamıştım bugün. Al bakalım parayı… Mars’a doğru git ve ne var oralarda anlat bana.

 

KARAGÖZ: Çok sıcak burası.

 

HACİVAT: Güneş ışınları direkt etki ediyor. Normaldir.

 

KARAGÖZ: Havada buhar var. Su buharı ve burası çok sıcak. Bayıldım buraya Hacı Cavcav. Şarıl şarıl sıcak su akıyor.

 

HACİVAT: Sıcağı anladık da Mars’ta su ne alaka yahu?  Neredesin sen?

 

KARAGÖZ: Aziziye Hamamı’nda… Oh be! Sabun var, kese var. Çoktandır yıkanmamıştım.

 

HACİVAT: Ne işin var be hamamda! Mars gezegeninde olman lazımdı şu sıralar… Çabuk çık hamamdan.

 

KARAGÖZ: Nereye çıkıyorsun be!  Yüzüm gözüm sabunlu.

 

HACİVAT: Hay Allah, seni bildiği gibi yapsın! Hadi, su dök, çık artık!

 

KARAGÖZ: Hamama gelmişken keyfini çıkarmam lazım. Uzanıp şöyle buz gibi gazoz içmek istiyorum.

 

HACİVAT: Hay Allah’ın cezası! Peki! Buz gibi gazoz geldi. Ziftin kökünü iç. Yaptığın iş, çok ama çok önemli… Önce Mars’a sonra Jüpiter’e yolculuk yapıyorsun. Unutma!

 

KARAGÖZ: Hamam parasını ödemem lazım. Sökül 55.000 gaymeyi avucumun içine…

 

HACİVAT: Bu ne biçim hamam böyle. Kurnası, çeşmesi altından mı?

 

KARAGÖZ: Bana giydirdin astronot kıyafetini. Onu sökmek için sanayiden kaportacı, oto elektrikçisi, döşemeci, rot balans ustaları getirdiler. Bunlar bedavaya gelmiyor hani.

 

HACİVAT: Yahu, hap bizim şapşal Karagöz’de ters etki yaptı. Uyanık oldu herif. Al bakalım parayı. Hadi uzaya doğru yol al.

 

KARAGÖZ: Patlama! Peştamal ile mi çıkalım?

 

HACİVAT: (Seyirciye doğru) Korkum o ki hapın etkisi geçecek şimdi… (Karagöz’e döner.) Hadi bin uzay aracına Karagözüm. Jüpiter’e gitmek için Mars’tan aktarma yapacağız. Geç kalıyoruz.

 

KARAGÖZ: Verdim gazı… Taktım beşinci vitese, uçuyorum Hacı Cavcav. Uçuyorum ki ne uçuş. İstersem uzay boşluğunda yürüyüş bile yapabilirim şu an.

 

HACİVAT: Yap Karagözüm, uzay senin!

 

KARAGÖZ: (Birden doğrulur. Elini siperlik yapar gibi alnına doğru tutar ve uzağa doğru bakar.) Hemşerim uçuş nereye? Çinli misin?

 

HACİVAT: Anlat Karagözüm. Kimi gördün kimle konuşuyorsun?

 

KARAGÖZ: Çinli bi arkadaş var burada… Çinliler uzaya fırlatmış onu, lakin uzayda unutmuşlar garibimi... Bir deri bir kemik kalmış. Kafayı da yemiş. Salak salak boşlukta dolaşıyor işte.

 

HACİVAT: Ah, şu Çinliler yok mu? Her şeyin taklidini yaparlar. Takma kafana, insan taklididir o!

 

KARAGÖZ: Onlar da insandan çok ne var cahil Hacı Cavcav? Niye insanın taklidini yapsınlar?

 

HACIVAT: (Kendi kendine.) Zırcahil Karagöz, bana cahil dedi be! (Sonra tekrar Karagöz’e döner.) Ne yapıyorlar peki, entelektüel aydın Karagözüm?

 

KARAGÖZ: Çinlilerde hapishane yok. O kadar mahkûmu nereye tıkacak? Alayını uzaya fırlatıyorlar işte.

 

HACIVAT: Olur mu olur. Bunu da kitabım için not alayım.

 

KARAGÖZ: (Aniden bağırır. Çok sevinçlidir.) Aşağıda pembe, yeşil, kırmızı, turuncu, sarı, mor renkler görüyorum. Oraya inmek istiyorum.

 

HACİVAT: Allah’ım ne gördü acaba? Rengârenk bir gök cismi olabilir.

 

KARAGÖZ: Alçalıyorum. Burası çok kalabalık Hacı Cavcav.

 

HACIVAT: Bize mi benziyorlar Karagözüm? Anlat yazıyorum.

 

KARAGÖZ: İnanamıyorum! Bir mucize var burada… Bana çabuk 20.000 gayme daha ver Hacı Cavcav. Çabuk ama!

 

HACİVAT: Topladığım kira paraları, suyunu çekiyor. Al, ama artık isteme! Üç, dört evin kirasını yuttun be! Bana mucizeyi anlat.

 

KARAGÖZ: Kuru soğan beş lira Hacı Cavcav. Dalıyorum.

 

HACİVAT: Tüh, Allah belanı versin! Herifin hayal dünyası bile çok küçük. Hayalinde soğan gören heriften ne olur ki?

 

KARAGÖZ: Uf! Hanım bunları görünce çok sevinecek. Hepsini alayım ki akrabalara, eşe ve dosta da dağıtırım.

 

HACİVAT: Bu geri zekâlıyı kışkırtayım bari. Hangi gezegendesin Karagözüm? Jüpiter'e doğru yol al. Orada değerli madenlere, altına, elmasa, gümüşe ulaşacaksın.

 

KARAGÖZ: Ben beş gaymeye soğan var diyorum, o hâlâ altından bahsediyor. Soğan ulan, soğan bu!

 

HACİVAT: Aşağıda pembe, yeşil, kırmızı, turuncu, sarı, mor renkler görüyordu, hani! Neredesin sen, geri zekâlı Karagözüm?

 

KARAGÖZ: Beylikdüzü pazarındayım. Mutluluktan uçuyorum Hacı Cavcav... Ucuzluk gelmiş pazarına memleketimin. Karanfil kokuyor cigaram Hacı Cavcav!

 

HACİVAT: Hay, Allah seni bildiği gibi yapsın! Beş liralık soğan için Mars'tan geri döndün, ha! Mars’a uğrama, direkt Jüpiter’e geç o zaman… Korkuyorum, uyanacak şimdi.

 

KARAGÖZ: Geçtim bile… Jüpiter güzel yer. Jüpiter de dönüyor, aynen dünya gibi Hacı Cavcav... Bu Jüpiter’i kim döndürüyor ulan? Onu döndürünce benim de başım dönüyor tabii ki… Benim acayip uykum geldi. Şurada bir krater var. Onun içine biraz uzanayım.

 

HACİVAT: Uzanma Karagözüm, uyuya kalırsın. Benim projem yatar o zaman.

 

KARAGÖZ: Proje de yatar, ben de yatarım. Hatta proje ile birlikte yatarız. Ne tatlı, ne güzel, ne işveli bir hatunmuş bu proje yahu! Bizi rahatsız etme Hacı Cavcav.

 

HACİVAT: Allah kahretsin! Uyuyarak benim projenin ırzına geçti alenen.

 

SAHNE: Işıklar loş olur ve çok kısa süre yanar. Karagöz uyanmıştır.

 

KARAGÖZ: Neredeyim ben? Çok uzun bir yolculuktan gelmiş gibiyim.

 

HACİVAT: Demek kendine geldin ha! Dünya’dasın. Uzayı anlat, ne gördüysen…

 

KARAGÖZ: Uzayı da sevdim ama Dünya’ya dönmek çok güzelmiş Hacı Cavcav.

 

HACİVAT: Yolculuğun dörtte üçü Aziziye Hamamı’nda, geri kalanı da Beylikdüzü pazarında geçti zaten. Bana doğru dürüst bir şey de anlatamadın ki…

 

KARAGÖZ: Teknolojini yenilemen lazım Hacı Cavcav. Senin uzay araçların kısa menzilli ve seri değil. 5.vitese taktın mı en azından 230 kilometre hız yapmalı.

 

HACİVAT: Bu otomobil mi be? Uzay aracı bu! Saatte 300 bin km hız yapıyor.

 

KARAGÖZ: Seninkisi Murat 131 gibi... Teknolojin geri. İddia etme kafanı kırıcam şimdi… Ulan biz uzaya gitmiş, görmüş adamız. Kiminle iddialaşıyorsun!

 

HACİVAT: Bi dahaki sefere hapı, Çekirge Veli’den alırız. O bir üst model... Neyse, sen şimdi şu bizim paraları versen diyordum.

 

KARAGÖZ: Ne parası?

 

HACİVAT: Salak numarası yapma, sevgili Karagözüm. Hani faturalar için aldıkların, hamamda aldıkların, hani Beylikdüzü Pazarında aldıkların… Hepsi toplam 80.000 gayme ediyor. Kira paralarını toplamıştım.

 

KARAGÖZ: Tüh, Allah kahretsin be Hacı Cavcav! Ne büyük hata yaptım bir bilsen.

 

HACİVAT: Hayırdır! Ne yaptın?

 

KARAGÖZ: Bütün paraları Jüpiter’de unuttum. Uzanmıştım. Cebimde çok para vardı. Şişkinlik yapınca çıkardım, kraterin içine koydum.

 

HACİVAT: Ne Jüpiter’i Karagözüm? Uyandın artık. Kendine geldin. Ben, sana verdiğim paraları istiyorum.

 

KARAGÖZ: Paraların Jüpiter’de duruyor dedik ya... Birinci değil, ikinci kraterde... Üzülme ve takma kafanı Hacı Cavcav. Nasılsa oraya giden gelen de olmuyor. Para olduğu yerde duruyordur.

 

HACİVAT: Karagöz sen ne diyorsun yahu? Bu düpedüz dolandırıcılık, gasp, haraç, paranın üstüne yatma... Polise şikâyete gidiyorum.

 

KARAGÖZ: Paran, Jüpiter’de diyorum. Deli midir nedir yahu! Şimdi kafa-göz girişicem ha!

 

HACİVAT: Polise diyeceğim ki bu Karagöz serserisi, beni gasp etti.

 

KARAGÖZ: Boşuna sorun çıkarma Hacı Cavcav… Aynı hapı yut, yarım saatte Jüpiter’desin. Yanlış kratere gitme sakın... Birinci değil, ikinci krater...

 


İlginizi Çekebilir

Dilsiz Şair

Gurbet TURAN

Okyanus Gözlü Adam

Türkan VARDAN BAYDAR

AŞKA AFORİZMA

Armağan CENGİZ