Sevmek Dedikleri
İnsan sosyal bir varlıktır, diğer bireylerle etkileşim, bağlantı kurma ve topluluk içinde kabul görme eğilimindedir. İnsana özgü pek çok duygu vardır. Sevgi de bunlardan sadece bir tanesidir. İnsan yaşamı boyunca sevgiyi arar ve onun peşinde koşar.
Sevgi nedir? Sevgi, hakkında konuşulması hem çok zor hem de çok kolay olan soyut bir kavramdır. Yüzyıllardır tanımı yapılsa da herkes için anlamı başkadır. Aynı zamanda anlamı en az anlaşılan ve bilinen sözcüklerdendir. Sevginin TDK Türkçe Sözlük tanımı; “İnsanı yüksek özverilere götüren ilgi duygusu”, TDK Ruhbilimleri Terimleri Sözlüğü tanımı ise; “Başka bir kişi ya da varlığa karşı duyulan ve cinsel yönü olan ya da olmayan güçlü bir yakınlık ve bağlılık duygusu”dur. Düşünce tarihinde de sevgi konusunda çeşitli yaklaşımlar vardır. Sokrates öncesi doğa düşünürlerinden Empedokles için sevgi birleştirici ilkedir. Sokrates, sevginin, “güzelliğin sevgisi” olduğunu söyler. Erich Fromm’un tanımıyla; “İnsanın varoluş sorununun yanıtıdır, sanattır, içerisinde evrenselliği barındırır. Bu yüzden yaşamımızın her alanına yayılmalıdır.”
Herhangi bir şeyi gerçekten sevebilen insan, her şeyi sevme potansiyeline sahiptir. Sevginin açamayacağı kapı ve engel yoktur. Tüm inanç sistemlerine göre yaratıcıya giden yol sevgiden geçer. Sevginin birleştirici, bütünleştirici gücü çok yüksektir. Alman romantik okulun son şövalyesi Eichendorff “Bir Aylağın Hayatından” eserinde; “Şu yarım kalmışlık hissi ne tuhaf, insan hiçbir şeyi olmasın da o noksanlığı tamamlasın istiyor adeta.” ifadesi geçer. Bu anlamda sevgi tamamlanmadır.
Maslow'un temel ihtiyaçlar piramidine baktığımızda ait olma ve sevgi ihtiyacının fizyolojik ihtiyaçlar ve kendini güvende hissetme ihtiyacından sonra geldiğini görüyoruz. Bu piramide göre en temel ihtiyaçlarımızı gidermeden sonraki aşamalara geçemeyiz. Güven olmadan sevgi olmaz. Sevdiğimiz kişilerin varlığı, güvende hissetmemizi sağlar.
Sevgi, bir insanın veya durumun yargılanmadan, karşılığında hiçbir şey beklemeden olduğu gibi kabul edilmesidir. Sevginin tezahürleri dokunma, ruhu besleyen güzel sözler ve davranışlar, ilgi gösterme ve saygı göstermedir. Sevmek bir seçimdir, bir tutumdur. Süreklilik ister. Özdeşlik, sevmek değildir. Katlanmak, sevmek değildir. Acımak, sevmek değildir. Sevgi almak değildir, vermektir. Seveni de sevileni de besler. İyiye, güzele, kemale yürüyüştür. Sevgi, su gibidir; aktığı kalbe hayat verir. “İlaç gibi geldin.” deriz zorluklar içindeyken, sevgisini hissettiğimiz yakınlarımıza. Sevgi ve kabul görmek, beyinde dopamin ve oksitosin gibi kimyasal maddelerin salınmasını tetikler.
Bir anne-babanın çocuğuna vereceği en değerli şey, sevgidir. Sağlıklı birey, aile ve toplumun temel taşıdır. Çiçekler nasıl solarsa susuz kalınca, insan da öyle solar sevgisiz kalınca. Sevgisizlik tüm kötülüklerin temelidir. Nerede suç, şiddet, istismar, kötülük var ise orada sevgisizlik vardır. Bu nedenle sevgisizlik önemli bir toplumsal sorundur. İnsan kendini sevemeyince, başkasının da onu sevebileceğine inanmaz. Sevgisiz insan, vicdana, akla, mantığa, ahlaka uymayan her şeyi yapabilir.
Teknolojinin gelişimi ve sosyal medyanın hayatımızın her alanına yayılmasıyla, yapay, beğeni tuşuna odaklı, imajın ön planda olduğu sanal dünya, gerçek sevgiyi unutturdu, yapmacık ilgileri sevgi sanmaya başladık. Artık, hiçbir şey eskisi gibi değil. Hayat önceliklerimiz var olmak yerine sahip olmak oldu. Artan kadın cinayetleri, sahiplik üzerinden tanımlanan bir sevgi anlayışının en önemli göstergesi. Esiri olduğumuz teknoloji, rekabet duygusu, hırs, hızlı yaşam duyarsızlaşmamıza neden oldu. Sevgi sözcüğünün kullanılması bile zayıflık olarak algılandı. Hep acelemiz var, hep hoyratız. Sarılmayı unuttuk, birbirimizin gözünün içine muhabbetle bakmayı, birbirimizi dinlemeyi, anlamayı, farklılıklarımızı kabul etmeyi, hoşgörüyü, insanlığımızı unuttuk. Kendine dahi tahammülü olmayan, aslını unutan, önüne çıkan her şeyi tüketen, tatminsiz insanın en yakınlarına bile gösterecek sabrı ve sevgisi kalmadı. Çeşitli yollardan körüklenen bireycilik sevgisizliğe itti bizi. Kendimizi önemsemeyi başkalarını sevmemek, önemsememek olarak anladık. Arkadaşlık, kardeşlik, anne babalık, eşlik, evlatlık kavramlarının içi boşaltıldı. Neredeyse tüm değerlerimizi yitirdik. Birbirimize sevgisizliğimiz her geçen gün büyüyor. Toplumumuz bozuluyor, ailelerimiz bozuluyor, evliliklerimiz, dostluklarımız bozuluyor sevgisizlikten. Sevgisizlikten ölüyoruz.
Sevgiyi unutanlara tekrar hatırlatmanın, topluma yaymanın şimdi tam zamanı. Birbirimizi sevelim diyerek de bu sorunu çözebilir miyiz? Kusurdan arınmış, hoşgörü ile desteklenmiş, farklılıkları kabul eden, koşulsuz, eyleme dönüşen sevgilerin tam zamanı. Hep birlikle açalım kalplerimizin mühürlerini. Bunu nasıl başaracağız? Muhabbet, güzel bir söz, zarafet, gönül rahatlatacak bir tebessüm, zor anında ufacık bir teselli, verilecek bir hediye, tutulacak bir el, bazen birlikte susmak, bazen birlikte ağlamak, bazen can kulağı ile dinlemek, anlamaya çalışmak, böyle ufacık şeyler işte. Sevgimizi esirgemeyelim birbirimizden. İzin verelim, sevgiler yeniden yeşersin kalplerimizde. Sevelim; gökyüzünü, denizi, dağı, taşı, ağacı, kuşu, otu, çiçeği, böceği, insanı, ülkemizi, içinde yaşadığımız dünyayı. Sevdiklerimiz yanımızdayken hissettirelim sevgimizi. Gökkuşağı güzelliğini farklı renkleri bir arada bulundurmasına borçludur. Farklılıklar birbirimizi tamamlayan zenginliğimizdir. Merhamet ve sevgiyle yaklaştığımız her şey can bulur. Sevmek en yüce duygu. Bırakalım nefreti, şikâyeti. Sevgide arayalım çözümü. Sevgi olup çağlayalım, Yunus olup söyleyelim. “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”