Teneke Saray

 

İnsanın karnı mı daha çok acıkır yoksa ruhu mu? Biri doyunca diğeri de mutlu olur mu? Sonbaharın kıyısında bir akşam, Sarayburnu yakınlarındaki bir pakta, yıldızsız gökyüzünün altında kıvrılmış yatarken cılız seslenişini duydum:

“Salim Abi, uyudun mu?”

Belki susar diye hiç ses etmeden bekledim. Ama susmadı:

 “Şişşt Salim abi, yine anlatsana abi.

Belli ki vazgeçmeyecekti. Uzandığım mukavvanın üzerinden kalkıp yanına gittim. Yattığı bankın ucuna iliştim. Kirli yüzüne inat ışıldayan kocaman gözleri, yalvarırcasına üzerime dikilmişti. On bir yaşının masumiyeti ile bekliyordu. Bilmezmiş gibi sordum:

“Neyi anlatayım?”

“O çocuğu işte, hani güzel bir evde yaşıyordu ya… ”

Güldüm, “Prens o bir kere. Yaşadığı ev de bir saray.”

“İşte onu anlat Salim abi, ne olur anlat.”

 Adeta yalvarıyordu. “Neden uyumuyorsun sen, yorulmadın mı bugün?”

Dudaklarını büktü. “Yorulmam mı? Arabayı hep bana çektirdi Rıza. Sokak sokak dolaştırdı.”

“Pis herif!” dedim içimden. “Şuncacık çocuğa acımıyor da…” Aklımdan geçenlerden habersiz, devam etti. “Ama ne çok şey topladık çöplerden, bir görsen! Parlak kocaman bir kutu vardı, boyum kadar. Kırmızı boyalı teneke parçaları, bir de büyük kırık bir ayna. Hepsini kendime ayırdım.”

Şaşırdım. “Ne yapacaksın ki onlarla?” 

“Hiiç!” 

Bir kedi miyavlaması konuşmamızı böldü. Zayıf, sarman bir kedi, bankın altında yiyecek aranıp duruyordu. O anda sormayı akıl edebildim:

“Ali, aç mısın sen ?”

Gözlerini yere indirip ağzının içinden mırıldandı. “Bütün parayı Rıza abim alınca...”

Anladım ki açlıktan uyuyamayan bedeni, benim anlatacağım masala teslim olmak istemişti. Yutkundum. Cebimdeki bozuklukları çıkarıp saydım. Sonra da seyyar börekçinin arabasını arandım. Uzakta, toplanmak üzereydi. Koşarak yanına gidip iki parça böreği aceleyle sardırdım. Geri döndüğümde Ali’yi kolu banktan aşağı sarkmış uyur buldum. Yorgun bedeni daha fazla dayanamamıştı. Uykusunda hafifçe gülümsüyordu. Bir gece boyunca kendi sarayının prensiydi artık. Böreğin bir parçasını kâğıda sarıp pantolonunun cebine sokuşturdum, geri kalanını da sabah için kendime ayırdım.

Sabah üşüyerek uyandım. Yağmur damlaları rüzgârın etkisiyle yüzüme çarpıyordu. Hemen Ali’nin yattığı banka baktım boştu. Gece cebine koyduğum böreğin kâğıdı ise top yapılmış orada duruyordu. En azından karnını doyurabilmiş diye düşünürken arkamdan yaklaşan ayak seslerini duydum. Ali’ydi. Soluk soluğa kalmış göğsü heyecanla inip kalkıyordu. 

“Ne oldu Ali, nedir bu telaşın? Soğuktan kızarmış yanaklarına kocaman bir gülüş oturttu.

 “Yaptım Salim abi, yaptım, saray yaptım!

“Ne yaptın!”  Duyduğuma inanamamış, yüzüne bakıyordum. O ise parmağıyla parkın bitimindeki küçük tepeliği işaret ediyordu. Gözlerimi kısıp baktım. Hâlâ yanmakta olan solgun park lambasının ışığında, derme çatma küçük bir yığın gördüm. Biraz dikkatle bakınca boyası yer yer dökülmüş kırmızı tenekelerin üzerine çatı niyetine konmuş, yaldızlı karton kutuyu fark ettim. Üstünde bir dalın ucuna bağlanmış kumaş parçası, esen rüzgârla hafif hafif sallanıyordu. Dün çöpten topladıkları, bugün onun sarayı olmuştu. “Kötü cadı ile büyücü gelemesin diye de yükseğe yaptım, bu gece sarayımda uyuyacağım.” dedi.

Sesindeki çocuksu gurur, boğazıma yumru gibi takıldı. “O dediklerin masallarda olur Ali, sen artık büyümüşsün.” Hiç sesini çıkarmadı. İlk masalını on bir yaşında dinleyen çocuklar büyümezler belki de. Büyümeyen elleriyle arabasını topladı ve o günlük kısmetine düşecek ne varsa bulmaya gitti.

 

 

 

 


İlginizi Çekebilir

Kalp Kesiği

Merve BİRBİR

Herkesten Uzak

Fazilet GENÇ AKARÇAY

Bağnazlık

Armağan CENGİZ