Dile Benden Ne Dilersen Sahip

"Dile Benden Ne Dilersen Sahip!"

Siz şimdi bizim bu meşhur cümlemizi duyunca, beni o pırıl pırıl parlayan altın lambanın içinden ovalayınca yukarı doğru süzülen heybetli bir cin olarak tahayyül ettiniz. Kulağımda altın halka küpelerim, bileklerimde zümrütlerle bezenmiş bilekliklerim ve işlemeli yeleğimle talihlilerin huzuruna çıktığım günler çok eskide kaldı.

Bizim nüfusumuz çok kalabalıktır. Her cinin ayrı bir görevi vardır. Lakin dilek cinlerinin prestijli yaşantısını gören bir sürü cin bu işe talip oldu. Başvurular gün geçtikte arttı da arttı. Artık elini sallayan dilek cinine çarpmaya başladı. Pıtrak gibi her köşede bir dilek cini belirdi. E nerede çokluk orada hoşluk derler. Bu meslekte çalışanlar arttıkça, altın lambaların kiraları on katına, yüz katına fırladı. Maaşlarımız kiralarımızı ödemeye yetmez hale geldi. O kadar başvuru yaptık, dilekçeler yazdık; şu işin sonunu getirin, bir kotamız olsun, sektörümüz bu durumdan kötü etkilenecek dedik ama nafile. Ne başvurularımıza bir cevap alabildik ne de dilek cinlerinin sayısının sabitlendiğine şahit olduk. Biz de ne yapalım, kendi göbeğimizi kendimiz kestik. Başladık altın lambalarımızdan tasımızı tarağımızı toplayıp şekerliklere, tuzluklara, kibrit kutularına taşınmaya.

Eskiden o sihirli cümleyi bariton sesimizle haykırıp, dumanlar içinde lambamızdan göğe süzüldüğümüzde, kollarımızı kavuşturup talihlinin bize hayranlıkla baktığını görürdük. O kaslı vücutlarımız da günden güne eridi. Çünkü sayımız arttıkça gıda sorunu da baş gösterdi. Bütün tavuklara antibiyotik bastılar vaktinden önce büyüsünler etleri bol olsun diye. Tavuk yiyemez olduk. Peynirler bin bir hileyle üretilmeye başlayınca peynir de yiyemez olduk. Derken danalar hastalandı, balıklar ağır metal yüklendi. Kaldık mı kara şimşeğe. Öğlen kara şimşek, akşam kara şimşek.

Mücevherlere ve kıyafetlerimize gelince... Bu kadar cin, dilek cini olup insanların dileklerini gerçekleştirmeye başlayınca finansal sorunlar yaşamaya başladık. Ödeneklerimiz kısıldı. Eskiden üç dilek hakkı varken bu bire düşürüldü. Anlayacağınız kemerde sıkılacak delik kalmadı. Kıyafetlerimiz de insanlarınki gibi pantolon gömleğe dönüştü.

Benim durumum içinde bulunduğumuz bu genel şartların yanı sıra vicdanım sebebiyle iyice kötüye gitti. Son kolyemi ne zaman sattığımı anımsayamıyorum.  Bir vakit evvel yeni talihlim Rüştü amcaya atandığım tebliğ edildi. Tek göz oda evinde, kibrit kutusundan çıkıp “Dile benden ne dilersen sahip!” dememle adamcağız bembeyaz kesildi. Kalbini tuttu, koltuğa yığıldı kaldı. Kimsesizmiş garip. Son günlerini gerçekleşecek dileğiyle mutlu mesut geçirsin diye gönderilmiştim, başımıza neler geldi. Tabii cenaze masrafları, etli pilavı, ayranı, duası kime kaldı? Tahmininiz üzerine bendenize. 

Peki ya seksenini devirmiş Neriman teyzeye ne demeli? Rüştü amcayla yaşadığım elim hadisenin üzerine daha dikkatli davranmaya karar vermiştim. İnsanların karşısına pat diye çıkmam hayra çıkmıyordu demek ki. Neriman teyzenin şekerliğinde ikamet etmeye başlamıştım. Aynı şeyleri tekrarlamanın aynı sonuçları doğuracağı gerçeğinden mütevellit; düşündüm taşındım, başka bir şekilde karşısına çıkmaya karar verdim. Usulca şeker kutusundan kendimi dışarı atıp her gün bir bahaneyle zilini çalıyordum. İlk gittiğimde üst kata yeni taşındığımdan, bir miktar şekere ihtiyacım olduğundan bahsettim. Yardım etti sağ olsun. Bir sonraki gün, bütün mahallelinin ne kadar iyi olduğundan dem vurdum. Bu kısa temasların ardından şeker kutuma geri dönüyordum. Böyle böyle günler geçti. Bir gün asansörde tesadüfen karşılaşmış gibi yaptım ve onu parka davet ettim. O da kabul etti. Güvenini ve sempatisini kazanmıştım. Çay içerken açıkladım durumu. “Dile benden ne dilersen sahip!” der demez bağıra çağıra ağlamaya başlamasın mı.Neye uğradığımı şaşırdım.

Sakinleşince usul usul gözyaşlarını silerken anlatmaya başladı. Gençliğinde bir afeti devranmış. Bir gören bir daha dönüp bakarmış yolda. Semtin bütün delikanlıları aşıkmış bu çakır gözlü dilbere. Hızlı ve mesut bir gençlik geçirmiş. Yaşlandıkça, beli bükülüp, yüzünde çizgiler belirmeye başladıkça mutluluğu uçup gitmiş. Kıymetli eşinin vefatından sonra bir emekli maaşa kalmış. Tutturmaz mı benim dileğim estetik yaptırmak diye. Yapma etme, olur mu bu yaştan sonra o cilt yirmilerine döner mi dedikçe hıçkırıkları arttı da arttı. Yufka yüreğim yine dayanamadı. Masraflar ödeneğimi geçmesine rağmen tamam be dedim sana istediğin ne estetik operasyon varsa yaptıracağım. Bu sefer sevinçten ağlamaya başladı. Fransız askısıydı, botoksu dolgusuydu ne olabiliyorsa yaptırdım. Artık çok mutlu, daha dik durmaya, zar zor yürüse de insan içine karışmaya başladı.

Her mesleğin zor tarafları vardır lakin bu günümüz ahvali içinde bizimki en zoru zannımca. Elde avuçta kalmadı ama insanları mutlu etmek güzel şey. Onlar mutlu ben daha da mutluyum. Tesla’ya evrenin sırlarını kim fısıldadı sanıyorsunuz? Ya Pisagor? Ya Piri Reis’in çizdiği o eşsiz haritalar? 

Şimdilerde bir marketin rafında, yeşil bir soda şişesinin içinde yaşıyorum. İşte atandığım genç bana doğru yaklaşıyor. Yeni bir maceraya başlıyoruz.

Şangırt! 

Şişe kırıldı ve içinden bir anda fırlayıverdim. 

Dile Benden Ne Dilersen Sahip!

 

 

 

 

 


İlginizi Çekebilir

Kadın

Zuhal KAP

Paşa

Raif ZOR

Kavimler Göçü

Sedef ERİK