Bir Rüya

Yabancılık hissi… Tanımadığın insanlar arasında, yeni tanıştığın birilerinin yanındaki o eğreti duruş. Dış kapının dış mandalı hissini yaşama, tanıdık simaların arasına girip onlarla samimiyet kurmayı isteme ama becerememe durumu. Yalnız hissetme, vakit bir an önce geçse de gitsem duygusuyla kendini sıkma. İşte tüm çekingenlerin yaşadığı hissiyat böyle bir şey. O gün de yine böyle hissettiğim bir gündü.

Henüz on beş, on altı yaşında var ya da yoktum. Bize uzak bir şehirde yaşayan dayımlara gitmiştik. Annemlerin işi olduğundan akşam dönmek üzere evden çıktılar; ben de o gün yengem ve dayımla kaldım. Dayımla aynı sitede oturan bir arkadaşına uğradık. Orada benim yaşımda Halil adında bir genç vardı. Birlikte biraz sohbet ettik. Bilgisayarda oyuna dalınca dayımın eve dönme talebini geri çevirdim. O bana geç kalmamamı tembih ederek evine döndü. Oyuna kendimizi öyle kaptırmıştık ki hava kararmaya başlamıştı. Yeni arkadaşımın ailesi de sanırım beni kibarca kovmak istemediklerinden seslerini çıkarmıyordu. Halil; “Gözlerim ağrıdı, haydi biraz hava almaya çıkalım.” dedi. “Tamam.” diyerek kot montumu sırtıma geçirdim; anne babasına veda ettikten sonra dışarı çıktık. 

Biraz yürüyüp sohbet ettikten sonra Halil bana döndü; “Bir arkadaşıma uğrayacağım. Sen de gelsene benimle.” “Uzun sürmez, değil mi?” “Yok yok, bir mevzu var da onu konuşacağız. Sonra da evlere dağılırız.” dedi. “Olur, öyleyse geleyim.” diye yanıtladım. 

Onu peşi sıra takip edip duvarları açık mavi renkteki bir apartmana girdim. Bina biraz eski ve bakımsızdı. Duvar boyası yer yer dökülmüş, altındaki beyaz boya ortaya çıkmıştı. Uzun süredir temizlenmediğinden oluşan toz yumaklarıyla ve duvar sıvasının parçalarıyla dolu merdivenden inerek kapalı bir avluya benzeyen bir yere geldik. Nem kokusu burnuma dolunca tıkanır gibi hissettim. Zeminle bitişik balkondaki sandalyelerde oturan bir genç kız ve delikanlı vardı. Selamlaştık ve Halil onların yanına yaklaştı. Ben üç dört adım ötede onlara bakıyordum. Halil, arkasına dönerek: “Bu bizim komşunun oğlu Ada… Ada, gel Rüya ve Demir İle tanış.” 

Halil’in eliyle beni çağırmasına karşılık tebessüm ederek elimle selamladım ve öteden onları izlemeye başladım. Kız sarı saçlı ve güzel yüzlüydü. Duru güzelliğinin yanı sıra kendinden emin ve vakur bir duruşa sahipti. Yanındaki genç ise uzun boylu ve zayıftı. Bizim Halil’e oldukça benziyordu. Bana kısaca baktıktan sonra kafalarını çevirip aralarında sohbete daldılar. 

Rüya masanın üzerindeki kağıtlara bakıyor, bir yandan da sigarasını ağır ağır içiyordu. Arkadaşlarıyla ciddi bir meseleyi konuşurken kağıtlardan da gözlerini ayırmıyordu. Resmi bir yerden gelen bir yazıydı ve bir ihtar lafı geçti duyabildiğim kadarıyla. O an ne konuştuklarını duymaya çalışıyor ama ayıp olmasın diye yanlarına yaklaşamıyordum. Ayakta en az yarım saat bekledim. Ağızlarını okuyamıyordum. Arkamı dönüp oradan gitmeyi aklımdan geçirdim ama etrafı hiç bilmediğimden kaybolmaktan korkuyordum. Küçük bir çocuk gibi utanıp bir köşeye sinmiştim. Mecburen Halil’in sohbetinin bitmesini bekleyecektim. Bir taraftan da yanlarına gidip kızla tanışmak istiyordum ama bir güç beni engelliyordu. Rüya, canı sıkkın halde kafasını kaldırdı ve sigarasından bir fırt alarak gözlerini bana dikti. “Gözdağı vererek bizi korkutacaklarını sanıyorlar…” Sigarasının külünü kül tablasına atıp tekrar bakışlarını bana yönelttiğinde bu sefer gülümsüyordu. “Cesur olmak gerek. Kaçan fırsatlar yüzünden sonra pişman olabiliriz.” dedi. Sesinin tınısı bana öyle yumuşak ve çekici geldi ki kalp atışlarımın hızlandığını ve boğazımın kuruduğunu hissedebiliyordum. İçimden acaba bana bir imada mı bulunuyor diye geçirdim ama yanılıp utanmak istemediğim için yerimden kıpırdayamadım.  

Halil, bir müddet sonra ayağa kalktı ve onlarla vedalaşıp bana döndü: “Haydi gidelim, Ada. Eve dönmem gerekiyor.” Dönüş yolunda neşesini yitirmiş ve düşünceli bir haldeydi. “Ne oldu? Ciddi bir şey yoktur inşallah!” diye sordum. “Sesimiz haksızlığa karşı biraz fazla çıkınca sevgili müdürümüz kendince kulağımızı çekmeye çalışıyor… Neyse sen yorma kafanı.” “Peki, nasıl dersen… Rüya’ydı değil mi ismi? Sınıftan arkadaşın mı?” “Evet, maalesef sadece sınıf arkadaşım. Aramızda kalsın, çok hoşlanıyorum ondan.” “Öyle mi?” demekle yetindim. Halbuki kızı o kadar çok beğenmiştim ki. Bir daha görme şansım olup olmadığını soracaktım. Belki o sefer sohbet edebilirdim. Ne yazık ki Halil’e bir şey soramazdım artık; hem bir daha onunla da görüşür müyüm emin değilim. Ertesi gün zaten o şehirden gidecektik ama o kızı daha ilk gördüğüm anda hiçbir zaman unutamayacağımı anlamıştım. Beni o kadar etkileyen sadece güzelliği değildi; çok farklı bir duruşu ve gizemli bir havası vardı. Nitekim de tahmin ettiğim gibi oldu. Ne konuştuklarını, o kağıtlarda ne yazdığını, o kızla Halil’in arasında daha sonra bir şey olup olmadığını, şu an nerede, ne yapmakta olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Aradan yıllar geçmesine ve artık harika bir karım ve dünya tatlısı çocuklarım olmasına rağmen o sarı saçlı kız ve benim cesaretsizliğim hala hatırımda. Hayır, ona aşık değilim; o benim için bir hatıra, hatta bir rüya. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir rüya…



 


İlginizi Çekebilir

Cumhuriyet

Banu YILMAZ

Kasırga

Dilek ÇOBAN